Hepimiz artık şu küresel ısınma mevzuundan yeterince haberdarızdır. Garip olan bir anda Al Gore'la başlayan, tüm zengin sınıfları ve anamal sahiplerini etkisi altına alan "haydi bu düzeni durduralım" vari çırpınışların ortaya çıkması. Kesin bir iş var burada diyordum ki bir anda Le Monde Diplomatique'ın Şubat sayısında bir makale yardımıma yetişti. Mevzu Fransa'da ki kayak merkezlerinin küresel ısınma sonucu karsız kalması, sonra da mevcut müşterinin daha ucuz olan Avusturya veya Bulgaristan'da ki kayak merkezlerine kayması.Görünen o ki, küresel ısınmadan yakınan zengin kesimin derdi başka: yani her zamanki gibi, kar marjı! Aman boş kalmasın merkezler, aman zenginler başka yere gitmesin kayağa!
Küresel Isınmadan nemalanan -dolaylı ve söylemsel yoldan- bir başka kesim daha var dünyada, o da Renaud'nun deyimiyle BoBo'lar, yani "Bohem Burjuvalar". Bizde neye tekabül ediyorlar derseniz, herhalde en yakını "cihangir cumhuriyeti" denilen oluşum. Dertleri nedir ve nasıl dile getirilir?
1. "Abi bıktım ben bu pistanbul'dan, şöyle alacaksın bir arsa güneyden, çek kayığını da oooh!"
2. "Şehir hayatı kasıyor abi, doğadan koptukça insanlıktan çıktık, hadi geri gidek!"
3. "Şehir hayatı doğal değil, kır hayatı doğal!"
Bu süregiden doğaya dönüş muhabbeti bana acaip ikiyüzlü geliyor. Neden?
1. Şehri pisleten senden gayrı tipler değil ki! Hepimiz bir olup pisletiyoruz. İnsan çöp ve dışkı üreten varlıktır. Bunu değiştirmeye çalışmadan ister fizan'a kaç, pislik seni bulur. Daha biz "geri dönüşüm" ün ne olduğunu yeni anlıyoruz yahu!
2. Şehirle kır arasındaki kurulan bu "doğa" anlayışındaki zıtlığın kökleri 18. yy Romantiklerinden çıkma doğa tasvirlerine gidiyor. Yani bu romantize edilmiş, şairane bir duyarlığın göstergesi sayılan doğa sevgisi, gerçek anlamda doğayı değil, insanın kendi yüceltmesi (süblimasyon) sonucu oluşturduğu bir figüre gönderme yapıyor. Bir düşünün doğa dediğinizde pastoral manzaralar, saçlarda uçuşan doğalına dönmüş saçlar ve serbestçe koşturan bin türlü hayvanat geliyor mu, gelmiyor mu? Peki bu mudur doğa denilen ya da gidilecek olan?
3. Yine aynı zıtlığı bir de şöyle açalım: Şehirde tükettiğiniz elektrik, su, doğal gaz, kırda da tükenmeyecek mi? Tüketilecek, üstüne üstlük belki de daha fazlası tüketilecek, zira şehirde yaratılmış düzeni doğaya uydurmaya çalışırken (zira kabul edelim, pek azımız hakkıyla bir Manisa Tarzanı olarak yaşayabiliriz) şehirde tükettiğimizden daha da fazla benzin ve elektrik tüketeceğiz. Misal bir süpermarkete şehirde yürüyerek ulaşıyoruz, halbuki kırsalda mesafeler daha uzun, dolayısıyla araba daha da önem kazanıyor. Bir de şehirdeyken taksitle aldığınız plazma tv yi almayacak mısınız yanınıza? Alacaksınız tabii, hem de bilgisayar, playstation vd elektronik malzemeyle...
Sonra ne oldu? hadi döndük doğaya... Bir de ıslık çal koyunlara da tam olsun!
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment